Aort Yırtılması (Diseksiyonu) Cerrahisi
Aort damarı, kalpten direkt olarak ...
Tarihte ilk kez Leonardo da Vinci tarafından tarif edilen biküspit aort kapağın klinik önemi, 1800’lü yılların sonlarına doğru tanımlanabilmiştir. Bu bakımdan öncelikli olarak, biküspit aort kapağın yapısını ve işlevlerini ele almak faydalı olacaktır.
Kalp içerisinde kanın bulunduğu 4 adet odacık bulunmaktadır. Bu odacıklardan ikisi sağ ve diğer ikisi de kalbin diğer sol yarısında yer almaktadır. Kalbe gelen ilk kan sağ odacıklardan kapaklar aracılığı ile geçerek, oksijenlenmeyi sağlamak amacı ile akciğerlere geçiş yapmaktadırlar. Oksijen yönünden zenginleşen kan, kalbin sol odacıklarındaki kapaklardan geçiş yaparak kalbin kasılması aracılığı ile aort kapağı üzerinden vücudumuza gönderilmektedir.
Kalp odacıkları içerisinde yer alan kapakçıklar, kanın ileri doğru gönderilmesine ve geri kaçmasına engel olan yapılardır. Ancak kanın ileri doğru gitmesinde sorunlar oluşması ya da kanın geri kaçması halinde kalbin yükünde artış meydana gelmektedir. Bu durumda yalnızca kalpte değil kana ihtiyaç duyan organlarda da birtakım problemler ortaya çıkabilmektedir.
Biküspit aort kapak, kalpten yani sol karıncıktan çıkan aort atar damarındaki kapakçığın, 3 parçalı (yaprakçık) olması yerine 2 yaprakçıklı olması durumudur. Bu durum yukarıda da ifade edildiği gibi kanın doğru akışında sorunlar oluşturabildiği gibi, kanın geri kaçması problemine de sebep olabilmektedir. Bunun sonucunda da biküspit aorta ile birlikte kalp ve diğer organlarda sorunlar gözlenmektedir. Biküspit aort kapağı eğer fonksiyonel olarak normalse yaşam boyunca sorunsuz devam edebilir ve müdahale gerekmez.
Biküspit aort kapak, erişkin yaş popülasyonunun yaklaşık olarak %0,5-2’sinde ortaya çıkan bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Biküspit aort kapak, konjenital yani doğuştan gelen bir kalp hastalığıdır. Bu hastalık genetik faktörlü olmakla birlikte birinci derece aile yakınlarında sıklıkla görülmektedir. Biküspit aorta tablosunda şekil farklılıkları zaman içerisinde kapak yapısında kireçlenme, bozulma ya da kapakta darlık gibi sorunlara yol açmaktadır. Ayrıca kapak yetmezliği problemleri de bu tabloya eklenmektedir. Bu nedenle bazı hastalarda cerrahi tedavi ve kapak değişimi gerekebilmektedir. Bu cerrahi operasyonun uygun ve doğru zamanda yapılması hayati önem taşımakla birlikte geç kalınmaması oldukça kritik bir noktayı oluşturmaktadır.
Hastalık doğuştan kaynaklı olmakla birlikte, uzun yıllar boyunca sessiz bir şekilde kendini gizleyebilmektedir. Biküspit aort kapak hastalığı, semptom göstermeden bir gelişim gösterebildiği gibi, izole aort kapak yetersizliği, izole aort darlığı, aorta dilatasyonu ya da bu durumların bir arada görüldüğü bir tablo ile kendisini ortaya koyabilmektedir. Genellikle bu tablo, ilerleyen yaşlarda tesadüf sonucu teşhis edilmektedir. Yukarıda belirtilen şikayetlerin dışında, bir muayene esnasında duyulan kalp üfürümü ile bu hastalık kolaylıkla teşhis edilebilmektedir. Alanında uzman bir kardiyolog tarafından ekokardiyografi eşliğinde tanı kesinleştirilmektedir.
Biküspit aort kapak, genellikle 30 ila 40’lı yaşlara kadar önemli şikayetlere neden olmamaktadır. Bu yaşlar öncesinde birtakım belirtilere yol açmadığı durumlarda, genellikle tesadüfen teşhis edilmektedir. Belirtiler ve hasta şikayetleri ise, genellikle 40’lı yaşlardan itibaren kendini göstermektedir.
Belirgin iki özellikle dikkat çeken biküspit aorta; nefes darlığı ve çabuk yorulma gibi başlıca belirtiler vermektedir. Ayrıca çarpıntı, bayılma hissi, bayılma, yorgunluk ve halsizlik şikayetleri bu tabloya eklenebilmektedir. Tüm bunlara ek olarak bazı hastalarda göğüs ağrısı şikayetleri de bulunabilmektedir. Hastalığın ilerleyen evrelerinde kalp büyümesi ve kalp yetmezliğine neden olması durumunda, felç ve ani ölümlere sebep olabilmektedir.
Biküspit aorta sonucunda birtakım sorunlar ortaya çıkmaktadır. Özellikle oart kapak darlığına ya da yetmezliğine bağlı olarak kalp yetmezliği görülebilmektedir. Bu gibi durumlar sonucunda; nefes darlığı, göğüs ağrısı, çabuk yorulma, aritmi (kalp ritim sorunları), efor esnasında çarpıntı, kapakta enfeksiyon (endokardit) ve ileri olgularda ani ölüm riskleri ortaya çıkabilmektedir.
Biküspit aort kapak, yapısal olarak sorunlu kapaklardır ve ilaçla tedavisi mümkün değildir. Bu nedenle bu hastalığın yani yapısal bozukluğun yalnızca cerrahi tedavisi mümkündür. Bu tedavi yöntemlerinde de iki farklı teknik uygulanmaktadır. Birinci teknik aort kapak tamiri, ikinci teknik ise aort kapağının değiştirilmesidir.
Cerrahi operasyonlarda genel olarak kapak tamiri yapılmaktadır. Tamir işlemi esnasında yaprakçıkların daha iyi açılıp kapanması için yeniden şekillendirme yapılmaktadır. Bu işlem aort yetersizliği olan kapakçıklar için uygulanmaktadır. Ancak kapak tamirinin mümkün olmadığı hastalarda genellikle kapak çıkartılarak yerine yapay kapak takılmaktadır. Yapay kapak operasyonlarında, kişinin özelliğine bağlı olarak tamamı metalik kapaklar ya da kısmen organik madde içermekte olan biyoprotez kapaklar tercih edilebilmektedir.
Aort kapak operasyonlarının girişim zamanlaması oldukça önemli bir kriteri oluşturmaktadır. Bu zamanlamanın doğru seçilmemesi sonucunda, protez kapakların oluşturabilecekleri riskler artış gösterebilmekte ve daha uzun süreli riskler yaşanabilmektedir. Bu nedenle risklerin en aza indirilebilmesi için, uzman hekim tarafından girişim zamanlamasının dikkatle belirlenmesi gerekmektedir. Ayrıca gereklilik halinde biküspit kapak tedavisinin yapılmaması, kalpte ve diğer organlarda geri dönüşü mümkün olmayan değişikliklerin ve hasarların ortaya çıkmasına yol açabilmektedir.
Hasarların ve kalp dokusundaki değişikliklerin izlenmesi için yılda en az bir kere ekokardiyografi eşliğinde muayenesinin yapılması gerekmektedir. Hastalığın ilerleme göstermesi halinde, düzenli takip ve kontrol gerekmektedir. Düzenli takibin gerçekleştirilmesi sonrası, şikayetler başlamasıyla birlikte tabloya göre tedavi süreci başlatılmaktadır. Bu bakımdan, biküspit aorta hastalarının düzenli takip ve kontrollerini yaptırmalarının, tedavi süreci açısından büyük önem taşıdığını söyleyebilmekteyiz.